Şili'de deprem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şili'de deprem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2010 Pazartesi

Iquique






















Santiago ve Deprem

Olabildiğince hızlı hareket etmeye çalışıyordum bir an evvel Patagonya’ya ulaşmak için ve 2 gün kalmayı planladığım Santiago’da, otobüs terminaline geldiğimde, ilk işim sevgili Münevver Hanım’ın arkadaşı olan Roberto’yu aramak oldu. Roberto’nun ev adresini aldıktan sonra metro ağı çok gelişmiş olan Santiago’daki evine gitmek hiç de zor olmadı.
Roberto daha önce İstanbul’da bulunmuş, depremle ilgili yazıyı okuyanların bildiği gibi tamamen doğu motifleri ile döşenmiş bir odası var, duvarlarda ise eski İstanbul fotoğrafları. Türk müziği ve Şili cana yakınlığı ve misafirperverliği ile karşıladı beni, arkasından ince belli bardaklarda çay ikramı ve yanında da lokum. Çok şaşırdım tabii, beklediğim bir şey değildi, çayı ne kadar özlemişim, ilaç gibi geldi ve yorgunluğumu aldı. Hele bir de akşama Türk yemeği hazırlığı içerisinde olduğunu söyleyince Roberto, öyle bir keyif geldi ki üstüme sormayın. Evimde gibi hissettim kendimi. İlk gün Roberto ile sohbet, akşamı ise Türkiye’ye tatile gidecek olan bir arkadaşıyla buluştuk, yemek yedik, ben anlattım bizim oraları.
Santiago’da Güney Amerika’da ki diğer başkentler gibi sabıkalı, bu yüzden gerekli güvenlik önlemlerini alıp, büyük fotoğraf makinesi yerine Roberto’nun “çalınsa üzülmem” dediği küçük dijital makinesi, az miktar para ve öne takılan bir çanta ile 2. gün çıktım yollara, Santiago’yu tanımaya.
Hemen hemen şehrin her kısmına metro ile ulaşım mümkün, kaybolmak isteseniz bile burada kaybolmanız mümkün değil. Metronun yanısıra belediye ve özel halk otobüsleri de var. Sokaklar tertemiz, meydanlarda ressamlar, hareketsiz duran canlı heykeller, değişik şovlar yapan sokak sanatçıları, komedyenler ve en çok kalabalığa sahip olan dini konuşmacılar var.
Şimdiye kadar diğer şehirlerde gördüğüm Pablo Neruda ve Salvador Allende sokakları burada da var. Museo Chileno de Arte Precolombino müzesini gezdim, ülkenin geçmişi hakkında fikir edinmemi sağladı, değerli eserlerin olduğu, aydınlatıcı bir müze. Bir sonraki gün Museo de Solidaridad Salvador Allende müzesine gittim, darbeyi anlatan dökümanlar tüylerimi kaparttı.
Bario Brasil bölgesini gezdim, tertemiz sokaklar ve bu sokaklar neredeyse bomboş, herkes tatile gitmiş hissi uyandırıyor, ülke nüfusunun az olmasından kaynaklanıyor tabii ki bu. Aslında Santiago’nun gezilecek yerlerini bitirmiş ve Valdivia şehrine gidecektim ama Roberto’nun “bir gün daha kal zamanın bol; Cueca, Şili’nin dansı ve arkadaşlarla bu dansın yapıldığı yere yemek yemeğe gideceğiz, sen de katıl bize.” demesi üzerine uzattım buradaki süremi.
Atacama’da tanıştığım Şilili bir çiftle buluştum bir sonraki gün ve Cerro Santa Lucia bölgesine gidip, tepeye çıkıp Santiago’yu seyrettim, And Dağları ile çevrilmiş olan bu güzel şehir, bu tepeden gerçekten çok güzel görünüyor. Aynı gün Pablo Neruda’nın Bellevista tepesi yakınlarındaki “La Chascona” (dağınık saçlı anlamına geliyor, son eşine saçlarından dolayı hep böyle seslenirmiş) ismindeki evini evini ziyaret ettim. Neruda’nın esprili kişiliğinin yansıdığı bu evde bir çok ayrıntı beni güldürdü.
Akşam yemek yemek ve Cueca dansını yapanları seyretmek çok güzeldi, 2 ayrı grup çaldı o akşam ve insanlar durmadan bu dansı yaptılar, mükemmeldi. Gece 2 gibi yatağımdaydım, saat sabah 8’de otobüsüm vardı, çantam hazırdı ve hemen uykuya daldım. Sonrasını biliyorsunuz, saat 3.30 gibi uyandığımda, benim için kıyamet koptu gibi bir şey oldu, sadece benim için değil neredeyse tüm Şili için. Büyük bir deprem atlattı Şili ve ben de bu kötü deneyimi yaşamış oldum burada.

1 Mart 2010 Pazartesi

Terremoto!!! Que Malo!!!

Santiago’ya 45 dakikalık uzaklıktaki San Jose de Maipo’da, Kolombiyalı olan ama burada yaşamayı tercih etmiş seramik sanatçısı Camila’nın evinden yazıyorum. 2 gün önce, otobüs biletimi almış ve sabah 8’de bir üniversite şehri olan Valdivia’ya gidecektim. Santiago’daki son gecemde beni evinde misafir eden sevgili Roberto ve arkadaşları ile geleneksel bir dans olan “Cueca” dansını yapan Şilileri seyretmek ve akşam yemeği yemek için taverna tarzında bir restorana gitmiş, çok keyif almış ve Santiago ile vedalaşmıştım. Alarmı kurmuş uykuya dalmıştım ki birden gözlerimi açtım. Türkiye ve İstanbul hayranı olan Roberto’nun, Türk motifleri ile döşenmiş, duvarlarında İstanbul resimleri bulunan ve tasavvufla ilgili kitaplar ile dolu olan misafir odasındaydım ve bir gariplik vardı havada. Tam o anda oda sallanmaya başladı. Birden kafam karıştı, İstanbul’dayım ve beklenen büyük deprem oluyor sandım; rüyada olduğumu düşündüm bir an, hayır Şili’deydim ve olan şeyde maalesef gerçekti, ne rüyadaydım ne de hayal görüyordum, inanmak istemesem de bir felakete tanık oluyordum. “Yeter artık dursun be canavar” diye geçirirken içimden, o canavar gittikçe şiddetini artırarak yatağımı titretmeye devam ediyordu. Dışarıdaki sallanan ağaçları seyrediyordum, sarsıntı bitmek bilmiyor ve şiddetini giderek daha da artırıyordu; sonun geldiğini düşündüm; buraya kadardı, son beni ülkemden uzaklarda yakalamıştı, “umarım anneme ulaşıp haber verirler”, diyordum kendi kendime, bir nevi son dileğim kayıp biri olarak ayrılmamaktı bu dünyadan. O kadar şiddetliydi ki kendimi koruma altına almaya çalışmanın anlamsız olacağını düşündüm ama beklediğim duvarların ya da binanın üzerime yıkılması da gerçekleşmiyordu. Hadi yine de bir deneyeyim diyerek kendimi yatağın dibine atıp, içinde kimlik bilgilerimin olduğu çantayı da aileme ulaşabilsinler diye yanıma alıp beklemeye başladım. Sonunda sarsıntı durdu. Evet ölmemiştim, hatta odada da hiç hasar yoktu. Roberto geldi, ben titriyor ve hangi dili konuşmam gerektiğini konusunda problem yaşıyordum, bana “merak etme, bu Şili’de hep oluyor” dedi. Evet büyük bir deprem kuşağında bulunan Şili’de; merkezinde 8.8, Santiago’da ise 7 şiddetinde büyük bir deprem olmuş ve tam 2 dakika sürmüştü. Neredeyse bütün ülke sallanmıştı ki Şili’yi gözünüzün önüne getirin, uzun ince bir ülke ve hemen hemen her yerinde bu deprem hissedilmişti, dünya genelinde şimdiye kadar gerçekleşen en büyük 10 depremden biri olarak kabul ediliyor. Elektrik, su, gaz, telefon ve internet bağlantısı kesilmişti, hala artçı sarsıntılar devam ediyordu. Sabah saat dört idi fakat bu olaydan sonra uyumak da pek mümkün değildi, bir türlü şoku üzerimden atamıyordum. 2 ay kadar önce Kolombiya’da Pasto’ya gitmeyi planlarken, 2 gün kadar ertelemiştim bu planı ve o şehirde volkan patladı, turuncuya kadar gelmişti alarm, iyi ki gitmedim diye düşünmüştüm. Sonra Villa De Levya’ya ulaşamadım çünkü otobüs muavini beni uyandırmayı unutmuştu ve gözlerimi Bogota’da açmıştım, ertesi gün öğrendim ki orada da yangın çıkmış ve şehri boşaltmışlar. Şimdi de bu, Santigo’yu ve ev sahibimi çok sevdiğim için ziyaretimi uzun tutmuştum ve biletini aldığım şehirde 8.5 şiddetinde bir deprem olmuştu. Dediğim gibi şu anda Santiago’da değilim, internet bağlantısı bulduğum anda bu yazıyı bloğa ekleyeceğim, beni büyük bir incelikle evine davet eden sevgili Camila’nın evinden yazıyorum, haberleri seyrediyorum çünkü burada elektrik var, şu ana kadar 708 ölü var. Deprem sonrası tusunami olmuş, ülkenin Pasifik kıyısındaki bazı şehirlerde, felaket üstüne felaket. Havaalanı hasar gördüğü için şu anda uçuşlar, yollar ve köprüler hasar gördüğü için de otobüs seferleri durmuş durumda. Bir süre daha Camilla’nın evinde kalıp ilk uçuşlar başladığında Arjantin’e geçmeyi düşünüyorum. Patagonya’yı bu ülke kendini toparladığında başka bir zaman ziyaret etmek üzere erteliyorum. Keşke dili daha iyi konuşabilsem ve bir şekilde yardım edebilsem ama elimden üzülmek dışında hiçbir şey gelmiyor.