21 Ağustos 2010 Cumartesi

Elveda Patagonya


Şili’de meydana gelen deprem dolayısı ile Pucon’a gidememiştim. Şimdi bu kadar yakınken, üstelik diğer gezginlerden sıcak su termallerinin methini bu kadar duymuşken, Pucon’a gitmemek olmayacaktı. Ayrıca, son bir kez Şili’de bulunmak fikri de çok hoşuma gidiyordu, sevmiştim ne de olsa Neruda’nın uzun ince ülkesini. Şarapları ile ünlü Arjantin’in Mendoza kentine gitmek için de Pucon’a gelmek ve buradan gitmek daha hesaplı olacaktı, hem de Pucon’u görmüş olacaktım. Patagonya’ya da buradan veda edecektim. Yol arkadaşım İlay ile birlikte, Arjantin’in Junin şehrinden yağmurlu bir günde otobüse bindik ve Pucon’a geldik, böylece bir kere daha Şili topraklarına ayak basmış oldum.


Pucon, Patagonya Göller Bölgesi’nde, yüce Villarica Volkan Dağı’nın eteklerinde kurulmuş oldukça turistik bir yer. Turistik kelimesini negatif algılamayın, bu Pucon’a haksızlık etmek olur, çok güzel bir yer ve bu yüzden bir çok yerli ve yabancı turist geliyor, bu yüzden de turistik, Pucon’un ve güzelliklerinin suçu yok bu konuda. Şili’de 36 adet aktif volcan var ve bunlardan birisi de Villarica, eğer magma görmek ve kendi sınırlarınızı zorlayacak bir günlük dağ tırmanışı yapmak isterseniz doğru yerdesiniz demektir. Şehir merkezindeki acentanlardan birisi ile anlaşıp, rahatlıkla bunu yapabilirsiniz ama benim gibi geç kalırsanız, kış gelmiş ise ve hava koşulları uygun değilse maalesef turu satın almış olsanız bile iptal olur. Biz 4 gün bekledik bu tırmanışı yapabilmek için ama yağan yağmur bir türlü durmadı ve bu hayal suya düştü. Biz de sıcak su termallerinden faydalandık bol bol. Yakın çevredeki parklarda tilkiler eşliğinde günü birlik yürüyüşler yaptık. Sonunda hava durumunun düzelmesini beklemekten vazgeçtik. Önce Şili’nin başkenti Santiago’ya gittik, son defa Şili çıkış damgasını aldıktan sonra da Arjantin giriş damgası aldık ve Mendoza’ya doğru düştük yola.


Andlar her zamanki ki gibi büyüleyici idi, özellikle buralarda iseniz bu güzergahta yolculuk yapmayı deneyin çünkü bol kıvrımlarla dolu olan yol muhteşem görüntüler sunuyor. Venezuella’dan başlayan And Dağları güney Patagonya’ya kadar uzanıyor, uzunluğu 7.500 km. Uzunluğunun aksine batısı ile doğusu arası oldukça dar ve bu nedenle birkaç saatte geçmek mümkün, Arjantin ile Şili arasında da doğal bir sınır. Bir kere daha bu dar sınırdan geçmek çok zevkli idi.


Şili, Güney Amerika’da ziyaret ettiğim 3. ülke ve beni bir çok tarafıyla çok şaşırttı. Nobel Edebiyat ödülü sahibi dünyaca ünlü Pablo Neruda’nın ülkesi Şili, askeri darbeci Augusto Pinochet yüzünden en büyük acıları yaşamış. Dünyanın en büyük bakır madenlerine sahip. Ekşi sözlükte okumuştum buraya da yazmadan edemeyeceğim, “ince ve uzun bir ülke olmasından kaynaklanan sanki herkes deniz kenarında yaşıyormuş izlenimi uyandıran ülke” Gerçekten de haritaya baktığınızda böyle bir şey hissettiriyor insana. Genişliği sadece 180 kilometre fakat uzunluğu 4.300 kilometre. Uzunluğu nedeniyle de farklı iklimlere sahip bununla bağlantılı olarak birbirinden farklı bitki örtüsü var. Kuzeydeki Atacama Çölü ile Patagonya’daki buzullara kadar bir çok coğrafi özellik gösteriyor. Güney Amerika’nın en refah ülkesi olmakla övünüyorlar, bu kıtada kişi başına düşen en yüksek milli gelire sahipler, bu yüzden de Güney Amerika’nın Brezilya’dan sonra en pahalı ülkesi. Benim bütün Şili gezisi boyunca hissettiğim bir Latin Amerika ülkesinde değilde sanki bir Avrupa ülkesindeyim hissi oldu, bunun nedenini kırsaldaki evlerin bile sanki yazlık villa gibi olması ile, yol ağının çok gelişmiş olmasıyla ya da karşıdan karşıya geçerken arabaların durup yol vermesiyle açıklayabilirim. Şili, Peru ve Bolivya ile girdiği savaşta Atakama Çölü’nü sınırlarına dahil etmiş, böylece çok zengin bakır yataklarına sahip olmuş. Daha sonra Amerika’nın arka bahçesi yakıştırması yapılan Şili için bu bakır yatakları çok hayırlı olmamış. Bu bakır yataklarını işleten Amerikalı şirketlerin Salvador Alllende hükümeti tarafından evlerine gönderilmesi sonucu ABD, Şili’de bir askeri darbe olmasına ön ayak olmuş ve işte o zaman bu Latin Amerika ülkesinde bir çok acılar yaşanmış, işin en ilginç tarafı ise askeri darbeyi gerçekleştiren Pinochet’in kendi eceli ile ölmüş olması, hiçbir hesap vermeden.


Şili’yi tanımış ve misafirperver insanları ile zaman geçirme şansına erişmiş olmaktan dolayı çok şanslıyım. Hep gelmek isediğim ve tanımak istediğim bir ülke idi ,özellikle Patagonya Bölgesi'ne aşık oldum ve kalbimi oralarda bir yerlerde bıraktım.


Arjantin’in Mendoza kentine gelir gelmez tabii ki ilk işimiz ucuz bir hostel bulmak oldu, Şili’de 8-10 dolar aralığında konaklarken yeniden 5 dolarlık yer bulduğuma sevindim. Burası sokak sanatçıları ile dolu bir şehir ve şarap yapımıyla ünlü. Şehrin yakın çevresi üzüm bağları ile çevrili. Burada sadece Arjantin’e özgü olabilecek bir durum var. Gelen turistlere bu üzüm bağlarını ve şarabın yapıldığı fabrikaları gezebilmeleri için bisikletler kiralanıyor, daha sonra bağları gezen turistlere şaraplar tattırılıyor ve günün sonunda da yolda düzgün bisiklet kullanamayan turistleri toplamaları için gezici trafik polisleri konuluyor. Ben de böyle geçen bir günün sonunda bisiklet kazası yaparak o günü devamlı hatırlayabilmem adına dizimde şerefli bir iz taşıyorum, hostele kadar da bu polis arabalarından biriyle gitmek zorunda kaldığımı söylememe gerek yok sanırım. 2 gün kaldığım Mendoza’dan sonra üniversite şehri olan Cordoba’ya doğru yola çıkarken, yol arkadaşım İlay’la da yollarımızı ayırdık, bir gezgin daha tanımış oldum. O da benim gibi bir yıllığına çıkmış, Arjantin doğumlu fakat İsrail’e taşınmışlar yıllar önce. Şimdi Latin Amerika’da bulunan akrabalarını ziyaret ediyor, karmaşanın hakim olduğu İsrail’e dönmeyi ve şiddete maruz kalan insanlara tanık olmayı ya da bunun bir parçası olmayı hiç istemiyor. Yolu açık olsun diye geçiriyorum içimden ve umarım buralarda bir yerlerde hayal ettiği yaşamı kurabilir.


Sonraki durak olan Cordoba Arjantin’in üniversite kenti olarak tanınıyor, bu yüzden oldukça genç bir nüfusa sahip. Bir çok gezginden methini duymuş olmama rağmen zannedersem Patagonya’nın ve oranın küçük yerleşim yerlerinin özlemi içinde olduğumdan keşfetmek için çok fazla ayırmak istemedim. Tam bu esnada “ben neden ayrıldım Patagonya’dan? geri mi dönsem acaba?” diye düşünürken bana ilaç gibi gelen bir sürpriz oldu ve Aynur’la tanıştım. 3 yıldır yollarda olan ve Cordoba’da bir hostelde çalışan Aynur’la hemen derin bir sohbet başladı. O da özlemiş kendi dilinde dertleşmeyi ben de, saatlerce sohbet ettik. İşte benim gibi deli bir seyyah, çıkmış yollara tek başına. Orta Amerika’yı gezmiş ve şimdi Güney Amerika’da. Beklediğim bir andı bu aylarca, tek gezen bir Türk hatunla karşılaşmak.


Gezinin ilerleyen zamanlarında gideceğim yerlerden biri de Peru ve bu nedenle vize almam gerekiyordu. Aynur’un tavsiyesi üzerine Buenos Aires’e gidip vize almaya karar verdim. Benim planım Peru vizesini yol üzerinde Bolivya’dan almak idi ama Aynur bununla ilgili problem yaşadığını anlatınca, işi garantiye almak için önce Buenos Aires’te şansımı deneyip eğer alamasam Bolivya’da yeniden denemeye karar verdim. Aynur’la istemeyerek vedalaştım ve Cordoba’dan ayrıldım.


Pucon




Mendoza





Cordoba